HASAN ATALI

HASAN ATALI

HASAN ATALI
KaRaHoCa 

Karahoca Mehmet oğlu
Hasan atalı
http://www.hasanatali.blogspot.com

MEHMET ve SELAHATTİN ATALI

MEHMET VE SELAHATTİN ATALI

MEHMET VE SELAHATTİN ATALI

GÖRÜŞLERİNİZ

GÖRÜŞ ve ÖNERİLERİNİZ
KENDİNİZ
İÇİN
HERHANGİ
BİR
KONUDA
YAYINLANMASINI
İSTEMEDİĞİNİZ
VARSA
VEYA
EKLEMEK
İSTEDİKLERİNİZİ
LÜTFEN
BİZE
BİLDİRİNİZ

KARAHOCA MEHMET OĞLU
HASAN ATALI

A. Özel hayatın gizliliği

MADDE 20 – Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Üçüncü cümle mülga: 3/10/2001-4709/5 md.)

(Değişik: 3/10/2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç islenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat İçinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir.
Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, Bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.
Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla islenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.

Karahoca Mehmet oğlu
Hasan atalı



ATALI SECERE'SİNDEN SÜRMENE


SÜRMENE

(HA.124) MÖ114 yılından itibaren Karadeniz Kapadokyasını merkez alarak, Anadolu'da Romalılara karşı egemenlik mücadelesine girişen, İran menşeli Mithridat VI, bir süre sonra Trapezos kentini ve çevresini de hâkimiyeti altına alır. Bir sonraki yüzyılda bu hanedanın egemenliğine son veren Romalılar, Trapezos ve çevresi de dahil olmak üzere tüm Doğu Karadeniz sahillerinde hâkimiyet kurarlar. Ancak tüm bu gelişmelerden, Trapezos kenti dışındaki yerli halkın fazlaca etkilenmediği, sonraki asırlara ait kayıtlardan anlaşılmaktadır. İzleyen yıllarda Trapezos kenti ve çevresi, Amasya'da Roma imparatorluğuna bağlı olarak kurulan Karadeniz Polemonia krallığının topraklarına dahil edilmiştir.

MÖ144 yılına kadar olan gelişmeleri yazan tarihçi Polybius, eserinin bir yerinde Yunanistan ile Karadeniz memleketleri arasındaki ticari ilişkilerden bahsederken, buralardan temin edilen malları; büyük baş hayvan, köle, bal, balmumu ve tuzlanmış balık olarak sıralar. Aynı bölgeye ihraç edilen başlıca ürünler ise zeytinyağı ve şaraptır.

MÖ 335 yılına doğru derlendiği tahmin edilen Pseudo-Scylax' in coğrafya kitabında, bölgeye ve yerel kültürüne ilişkin bilgilerin ötesinde, özel olarak bugünkü Sürmene civarı ile ilişkilendirilebilecek en eski kayıt yer alır. Pseudo-Scylax 'in bu eserinde Trapezos kentinin doğusunda, Psoron isimli bir limandan bahsedilmektedir. Daha sonraki çağlarda Sürmene’nin ilk kuruluş yeri olacak olan, bugünkü Karadere nehri ağzının gemiler için uygun korunaklı yapısı dikkate alındığında, Psoron limanının burası olabileceği düşünülmektedir. Bu dönemde kendi parasını basan Yunan koloni kenti Trapezos, uzunca bir süre serbest bir ticaret kenti statüsünde varlığını devam ettirmiş ve bölgenin yerli halkıyla, batı dünyası arasındaki ticari ilişkilerde köprü görevi üstlenmiştir.

MÖ 400 yılında Doğu seferinden dönen bir Yunan ordusunun, Doğu Anadolu’yu güneyden kuzeye geçerek Karadeniz'e ulaşması ve Trapezos'daki Yunan kolonisinin yardımıyla Yunanistan’a geri dönmesi, bu sefere katılan Xenophon'un Anabasis isimli eserinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Trapezos kentine ulaşmak için, Bayburt üzerinden Sürmene yaylalarına varmaları ve Madur tepesinden denizi görmeleri, Xenophon'un heyecenla aktardığı sefer notları arasında yer alır;

Beşinci gün Thekes isimli bir dağa vardılar. İlk askerler doruğa varır varmaz büyük bir çığlık yükseldi. Xenophon ile artçılar bunu işitince cephenin saldırıya uğradığını sandılar. Çünkü kendilerini, yakmış oldukları bölgenin halkı izliyordu. Ama çok geçmeden askerlerin “Deniz, deniz” diye haykırdıkları duyuldu. Tüm askerler doruğa varınca, komutanlar gözleri yaşararak birbirlerini kutladılar Bugünkü Madur tepesini aştıktan sonra, daha sonraki çağlara ait tarihsel kayıtlarda Tzani adıyla anılacak olan Doğu Karadeniz dağlı yerlileri ile karşılaşan Yunanlılar, onlarla bir tercüman aracılığıyla iletişim kurarak, amaçlarının istilâ değil, denize ulaşmak olduğunu söylemişler ve onların geleneklerine göre mızraklarını karşılıklı değiştirerek, tanrıların tanıklığında barış yapmışlardı. Onlar da kendilerine yol açarak sahile ulaşmalarına yardım etmişlerdi. Ancak daha aşağıda, sahile yakın kesimlerde yaşayan yerli halk, Yunanlılara onlar kadar dostca davranmamışlardı. Xenophon’un Kolşi adıyla bahsettiği bu insanlar, Yunanlıları tuzağa düşürmüşler ve terk ettikleri köylerinde bol miktarda deli bal bırakarak, Yunanlıların kitle halinde komaya girmelerine neden olmuşlardı.

Yunanlılar, ölümcül olmayan bu balın etkisinden ancak üç dört gün sonra kurtulup yollarına devam edebilmişlerdi.

Daha sonra iki günlük bir yürüyüşle Trapezus’a ulaşan Yunan ordusunun, burada erzak sıkıntısına düşmesi ve bu nedenle yerli halka saldırarak köylerini yağmalaması da, Anabasis’de ayrıntılı şekilde anlatılmıştır;

(HA.125) Karadeniz kıyısındaki Trapezus, Sinope’nin Kolşi ülkesindeki kolonisidir. Yunanlılar orada otuz gün kadar Kolşi köylerinde kaldılar. Bu köyleri üs olarak kullanıp Kolşilerin memleketini talan ettiler..." (Anabasis 4.VIII.23)

Xenophon, eserinin sonraki bölümlerinde de Kolşi adıyla bahsettiği Trapezos civarındaki yerli halkın, Yunanlı askerlerle ilişkilerine değinir ve kendi askerlerine hitaben bir konuşma yaparak yağma faaliyetlerini daha düzenli bir şekilde yapmaları gerektiğini anlatır;

Pazar ihtiyaçlarımıza yetmiyor ve birkaç kişi dışında yiyecek satın alacak paramız yok. Oysa düşman ülkede olduğumuzdan, yiyecek sağlamaya tedbirsizce gidersek çok adam kaybetmemizden korkarım. Bence yiyecek aramaya mangalar halinde gitmeli, sağ salim geri dönmek istiyorsanız kırlarda rastgele dolaşacağınıza bu akınların tertiplenmesini bize bırakmalısınız..." (Anabasis 5.I.5)

Xenophon'un bu uyarısını dikkate almayan Yunan askerleri, Trapezos civarındaki yerleşim bölgelerine yönelik yağmalama faaliyetlerine devam ederler ve bu saldırılardan birinde komutanlarıyla birlikte iki bölük askerin tamamı yerliler tarafından imha edilir. Yerli Kolşilerle Yunanlılar arasındaki bu çatışmalar, Yunanlılar bölgeden ayrılıncaya kadar devam eder. Xenophon eserinin bir başka yerinde de taşlanarak öldürülen yerli Kolşi elçilerinden ve muhafızlarından bahsederek, kendi askerleriyle ilgili özeleştirilerde bulunur. Xenophon, bugünkü Trabzon civarındaki yerli halk olarak bahsettiği Kolşilerin yaşam biçimlerine dair ayrıntılı bilgiler vermemiştir. Ancak, ondan asırlar sonra çağının en önemli coğrafya kitabını yazan Strabon'un, daha doğuda, Phasis nehri civarında yaşayan Kolşilerle ilgili verdiği bilgiler bize bu konuda bazı ipuçları vermektedir;

Gerektiğinde teknelerini süratle bir araya toplayarak, korsan filoları oluştururlar; ticari gemilere, ülkelere ve sahil kentlerine saldırılar düzenlerler, bu şekilde denizdeki hâkimiyeti ellerinde tutarlar.(...) Memleketlerine döndüklerinde ise, teknelerini sahilde bırakmayarak omuzlarında karaya çıkarırlar ve onları ormanların arasında yer alan barınaklarına kadar götürürler. Yeni bir sefere çıkacaklarında da, teknelerini tekrar sahile indirirler. Ve bu sahillerde yerleşik kabilelerin tümü, her zaman bu tür korsanlıklarla geçinirler...” (Strabon 11.2.12)

Bu ülke, hem ürünleriyle, hem de gemi inşasına yönelik her konuda mükemmel düzeydedir; -balları hariç, zira balları oldukça serttir- üretilen keresteler nehirlerin üzerinde aşağılara taşınır ve halk başta keten olmak üzere, kendir, balmumu ve zift üretimi ile uğraşır. Eski zamanlardan beri dış ülkelere kendir ihraç ettiklerinden, kendir kumaşı imalatında yaygın bir ün kazanmışlardır.” (Strabon 11.2.17)

MS1. Yüzyıla ait bir haritadan geliştirildiği düşünülen Tabula Peutingeriana isimli bir Roma yol kılavuzu, muhtemelen, günümüzdeki Sürmene ile ilişkili gibi görünen yerleşime dair en eski bilgiyi içermektedir. Orta çağa ait bir kopyası günümüze ulaşan bu çalışmanın birçok kısmı yüzyıllar içinde güncellenerek genişletilmiştir. Ancak, diğer verilerden açık ve net bir şekilde anlaşılmaktadır ki, Doğu Karadeniz ile ilgili kısımlarında, MS.1 yüzyıla ait bilgiler, orijinal şekilleriyle kalmışlardır. Bu nedenle, bu belgede geçen Hyssilime adının, bugünkü Sürmene kasabası ile ilgili en eski yazılı kayıt niteliğini taşıdığı söylenebilir. Bu belgeye göre Trapezunte'den sonra Hyssilime, daha sonra da Opiunte gelmektedir ve Hyssilime; sahilde Trapezunte ile Opiunte arasında bir Roma askeri istasyonu olarak görünmektedir.

(HA.126) MS69 yılının sonlarına doğru bugünkü Sürmene çevresinin de dahil olduğu sahiller, büyük bir ayaklanmaya sahne olur. Tacitus' un aktardığı bilgilere göre, Aniketus isimli yerli bir denizcinin önderliğinde Romalılara karşı ayaklanan yerli halk, tekneleriyle Trapezus kentini kuşatarak limandaki Roma gemilerini yakarlar ve kentteki kolonicilerin mallarını mülklerini yağmalarlar.

Tacitus’ a göre, isyancı yerlilerin kullandığı tekneler; çift pruvalı, her iki yöne hareket edebilecek şekilde ve metal bağlantı elemanları kullanılmadan, tamamen ahşaptan yapılmıştı. Fırtına ve büyük dalgalara karşı üst kısımları tamamen kapanabiliyor ve böylece dalgalar arasında yuvarlansalar bile batmıyorlardı. Roma imparatoru Vespasianus, bölgeye bir ordu ile bir deniz filosu göndererek bu ayaklanmayı bastırır. Bu ayaklanma, tarih boyunca Doğu Karadeniz halkının egemen devletlerin otoritelerine karşı gerçekleştirdikleri sayısız isyanlardan biri olarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır.

MS550 li yılların başında gemiyle Trapezus'dan doğuya doğru seyahat eden Prokopius, bu sahillerle ilgili gözlemlerini ve bilgilerini de seyahat notlarına ekler;

Buradan, Trapezunt bölgesinden Susurmena köyüne ve Rize denilen yere varılır(…) Trapezunt civarındaki tüm yerlerde üretilen ballar, oldukça serttir(…) Bu bölgenin sağ tarafında, yukarıda, Tzanika’nın dağları yükselir ve onların arkasında da Ermeniler yer alır ki bunlar Bizanslılara bağlıdırlar( Prokopius VIII. ii. 3-5 )

Prokopius, Tzanika memleketi olarak adlandırdığı bölgenin yüksek kesimleri ile ilgili gözlemlerini de daha sonraki yıllarda imparator adına gerçekleştirdiği bir teftiş gezisi sırasında aktarmıştır. Onun bu gözlemleri ve seyahat notları, bugünkü Trabzon çevresinin dağlık kesimine ve yerli halkına dair oldukça sağlam bir tarihsel tanıklık niteliği taşır. Asırlar önce Xenophon'un izlediği güzergâhı kullanarak Bayburt tarafından bugünkü Soğanlı dağlarını aşan Prokopius, Sürmene ve Of yaylalarının bulunduğu yerleri geçerek Trapezus'a ulaşmıştır. Bu yolculuğu sırasında, bugünkü Sürmene, Of yaylaları ile ilgili gözlemleri ve orada karşılaştığı dağlı yerlilerin yaşam biçimleri ile ilgili aktardığı bilgiler, bölgenin bugünkü kültürel dokusunun kökleriyle ilgili önemli ipuçları içerir;

Trabzon’un Türkler tarafından kesin alınışı 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir.

Sürmene kelimesine ‘Sürmene’ olarak ulaşılabilen en eski kaynak 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra idari bölümde bir nahiye ismi olarak gösterilmiştir. Humurgan ismi ise 1583 yılında Trabzon Sancağı Mufassal Tapu Tahrir defterinde Zaruha (Soğuksu, Orta, Çamlıca, Çarşı mahalleleri) köyünün bir mahallesi olarak gösterilmektedir.

1830 yapılan nüfus sayımı Trabzon çevresinde toplam 172.715 erkek nüfusun yaşadığı göstermektedir. Bunların 11.431 'i Hıristiyan idi. Bu sayım yılında, Trabzon merkez sancağına bağlı kazalardan nüfus yoğunluğu bakımından en büyük yerleşim birimi 12.986 erkek nüfusla Sürmene idi.

1832–1834 yıllarında yaşanan Tuzcuoğlu isyanlarından sonra yanarak tahrip edilen Sürmene çarşısı (Halanik şimdiki Zeytinli mahallesi) dağıtılarak Manahos deresi vadisindeki köyler için bu vadinin ağzındaki Humurgan köyünde haftanın bir günü pazar kurulmaya başlandı. Tuzcuoğlu isyanından sonra 1854 yılında yayınlanan vilayet nizamnamesine göre; Sürmene bir nahiye ve bu nahiyeye bağlı 69 köy olarak yeniden teşkilatlandırılmış

1872 ‘den itibaren merkez kaza olan Trabzon’a bağlanmış 1873 yılında ise kaza olmuştur. 1876 yılında belediye açılarak faaliyete geçmiştir. Sürmene’nin Os-manlı döneminde, Trabzon’un ikinci limanı olup Akçaabat’ta tutunamayan gemilerin buraya sığındığını ama tekneleri kemiren bir kurt yüzünden fazla kalamadıklarını bildirmektedir 1903–04–05 tarihlerinde yayınlanan Trabzon salnamelerinde bütün kazada 26.930 ev,29 han,390 dükkân 340 mağaza, 163 değirmen ve büyük küçük 318 fırının bulunduğu yazılmaktadır. 1905 Trabzon Vilayeti Salnamesinde Trabzon’dan sonra en çok kayıtlı deniz vasıtasının Sürmene’de olduğu görülmektedir:

Liman              Pereme   Çapar   Mavuna   Ufak Gemi      Büyük Gemi        Toplam
Trabzon               84           16            37             318                       5                    460
Akçabat                                                              165                       7                    172
Of                                                                        33                                              33
SÜRMENE                                                          239                     23                   262
Vakfıkebir                                                           112                       2                   114
Yomra                                                                  27                                              27
TOPLAM                                                                                                          1068

(HA.127) Hükümet konağı Trabzon salnamelerine göre Araklı konak önünde bulunuyordu ve yaz mevsiminde Sürmene’ye (Gölansa’ya; şimdiki devlet hastanesi civarına) taşınırdı. Bu taşınma işlemi kaymakamlık, nüfus ve tapu daireleri için söz konusu idi. Daha sonra kurulan Askerlik şubesi, telgrafhane ve belediye çarş’i kebirde kurulduğu için bunların taşıması söz konusu değildi. Bu durum 1914 yılına kadar devam etti.1915 yılında I.dünya savaşı nedeniyle ilan edilen seferberlik esnasında resmi dairelerin dağınıklığı sorun yarattığı için bugünkü hükümet konağının bulunduğu arsada kırmızı tuğlalarla tek katlı bir bina yapılarak buraya taşınmıştır. Bu bina 1916’daki Rus işgalinden önce evrakları Ordu’ya nakledilerek askeriye için fasulye deposu yapılmış daha sonrada yakılarak Rusların binayı kullanması engellenmiştir.

Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında yine aynı yerde Arap kaymakam diye tanınan kaymakam. Saadettin Goloğlu tarafından hükümet binası inşa edilmiştir.

Sürmene ilçesi; 40 derece 55 dakika enlem, 40 derece 05 dakika boylam koordinatlarında, Trabzon ilinin 36 km. doğusunda Trabzon_Rize karayolu üzerinde ve doğusunda Of, batısında Araklı, ilçeleri, kuzeyinde Karadeniz ve güneyinde Köprübaşı ilçesi ve Gümüşhane ili ile komşudur. İlçenin yüzölçümü 473 kilometrekare iken Köprübaşı beldesinin ilçe olarak Sürmene’den ayrılması üzerine yüzölçümü yaklaşık olarak 312 kilometrekare kalmıştır

Sürmene Çay Fabrikası açıldığı zaman ilçede çok sayıda işsiz olduğu halde birçok kimse buraya müracaat etmemiş, edenler ise fabrika içinde çevreden görülmeyecek bölümlerde çalışmak istemişlerdi.

Karadeniz insanının silaha düşkünlüğü ve silah imalatına yatkınlığı bilinen bir gerçektir. Salnamelerde anlaşılacağı gibi Süremene silah yapımında oldukça ileri bir seviyedeydi. İmal edilen silahlar, İstanbul ve Balkanlar'da pazarlanmakta idi. Eski çakmaklı tüfek ve tabancalar bölgede imal edilerek çevre vilayetlere ihraç edilirdi."Laz yapısı"diye ün salanbu silahlar Anadolunun silah ihtiyacını uzun süre karşılamıştır.

Sürmene'de yurt çapında ünü yayılan diğer bir sanat ise bıçak imalatı idi. Sürmene’de imal edile sivri uçlu ve oluklu bıçaklar, "Sürmene bıçağı" diye ün kazanmıştı. Özellikle gençler tarafından bir delikanlılık sembolü olarak taşınan Sürmene bıçaklarının imalatı Cumhuriyet döneminde çıkan bir kanunla yasaklanmıştır.

İlçemiz gerek konumu gerekse sosyal yapısının diğer ilçelerden farklı olması dolayısı ile bir cazibe merkezi durumundadır. Belediyemizin yapmış olduğu alt yapı çalışmaları %95 bitmiş durumdadır ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen üst yapı çalışmaları (cadde, tretuar düzenlemeleri, sanat yapılar) çevre belediyeler ve gezmeye gelen misafirlerimizden büyük takdir almaktadır.


Karahoca Mehmet oğlu
Hasan atalı

ATALI SECERE'SİNDEN ORTAKÖY

ORTAKÖY
Köyümüzde İlk keşif tarihi 1460, kuruluşu ise yaklaşık olarak 1500/1550 yıllarına dayanan köyümüzün eski isminin -CIGARIN veya CIGARUN - nereden geldiği hakkında kesin ve açıklayıcı bir belgeye ulaşılmamıştır. Bu konuda köyümüzün yaşlılarıyla yapılan istişarelerde ve tarihi belgeler ve rivayetler ön plana çıkmıştır.


Bu konuda yapılan araştırmalar bulunan doküman ve belgelerin değerlendirilerek bir sonuca bağlanması için gerekli çalışmaların yapılması amaç edinmiştir. Ben KARA HOCA MEHMET oğlu HASAN ATALI olarak bu görevi kendime görev edinmiş uzun çalışmalar sonunda bu araştırma tamamlanmış ve benden sonraki bu araştırmayı geliştirecek nesillere bırakmak amacıyla büyüklerimizden öğrendiklerimle ve araştırmalarımla bilgilerinize sunmaktayım. Köyümüz köy statüsünü kazanmadan evvel ilk sakinleri ATALI’ lardır köyümüzün ilk keşfi takriben 1460 yıllarında bu şekilde oluşmuştur.

1153'te imparatorluk yıkılınca Oğuzlar dağıldı. Kimi Harzemşahlara bağlandı, kimi Horasan'a, Kirman'a göçtü, kimileri de daha batıya gidip Irak'a, Suriye'ye yerleşti, bu dağınık.
Türk topluluklarını bir araya toplayarak büyük bir kabile kuran (3682)MEMIŞ Ağa YASEF’in (x) torun’larından olan OĞUZ Han oğlu Gök-Alp/Gök Han’ın oğlu Çepni (x) kuşak torunlarından olduğu tahmin edilmektedir.
Kurduğu SAM’lı, ŞAM’lı oğulları kabilenin başına seçilerek Osmanlı devletinin saflarına katıldı. Kabilenin başındaki (3682)MEMİŞ Efendı vefat ettikten sonra yerine geçen oğlu (3685)MUSTAFA  (3685)Mustafa  vefatından sonra yerıne gecen oğlu (3686)BEKİR  (3686)Bekır  vefat etmesiyle yerıne oğlu (3690)HACI ALI  gectı (36990)Hacı Alı  vefatından sonra ise yerıne oglu (5339)CAFER  gectı (5339)Cafer ın vefatından sonra oğlu (5340)MAHMUT gectı (5340)Mahmut un vefatından sonra (5347)MEHMET gectı (5347)Mehmet ın vefatından sonra ıse (5341) KAMİL gectı (5341)Kamıl ın vefatıyla kabılenın başina (5342) İBRAHİM gectı (5342)İbrahım ın vefat etmesiyle kabılenın başina oğlu (5343)AHMET gectı (5343)Ahmet vetat etmesiyle oğlu (2765)MEMİŞ ağa kabılenın başina gectı (2765)Memmiş ağa nın vefatıyla oğlu   (2764)MAHMUT kabılenın başina gectı

(2764)MAHMUT Osmanlı Hükümdarı FATİH SULTAN MEHMET’in buyruğu ile Kabilesi ile birlikte İSTANBUL 'un fethine katılmış 1453 göstermiş olduğu cesaret ve kahramanlıklarından dolayı kendisine FATİH SULTAN MEHMET tarafından Nişan ve Rütbe ile ödüllendirilerek (2764)Emir MAHMUT unvanı verilmiştir. FATİH SULTAN MEHMET (1461) ilkbaharında yanına Emir MAHMUT’u da alarak Trabzon seferine çıktı. Uzun Hasan'la olan harbinin sonuçlanmasından sonra Trabzon Rum Pontus Devletine son vermek üzere iki koldan hareket eden ordusunun bir kolu Rize'ye, Fatih komutasındaki diğer kolu ise Trabzon'un batısındaki Yoroz'a kadar ilerleyerek Pontus devletinin son hükümdarını karadan kuşatarak teslim almışlardır. Sam’lı Şam’lı oğullarından (2764)Emir MAHMUT komutasındaki harpçıların RİZE'yi fetheden ordunun içinde bulunduğu tarihi belgelerden anlaşılmıştır. Takriben (1461)

Her iki ordu ile Doğu Karadeniz 'e gelen askerlerden isteyenlerin bu yöreye yerleşmesine FATİH SULTAN MEHMET tarafından izin verilmesi üzerine Sam’lı Şam’lı oğulları RİZE iline yerleşmeye karar vermişlerdir.(takriben (1461) Önce Rize 'nın Hamruk veya Karaluk bölgesine bilahare havası ve suyu iyi olan çimil köyüne yerleşmişlerdir dağlık ve yaylak bir yer olan çimil köyüne (ORTAKÖY, BAŞKÖY, AŞAKÖY adında üç mahalle) kurmuşlardır ve Burada zamanla güçlü ve büyük bir kabile oluşturmuşlardır.

(2764)MAHMUT Osmanlı Hükümdarı FATİH SULTAN MEHMET’in buyruğu ile Kabilesi ile birlikte İSTANBUL 'un fethine katılmış 1453 göstermiş olduğu cesaret ve kahramanlıklarından dolayı kendisine FATİH SULTAN MEHMET tarafından Nişan ve Rütbe ile ödüllendirilerek (2764)Emir MAHMUT unvanı verilmiştir. FATİH SULTAN MEHMET (1461) ilkbaharında yanına Emir MAHMUT’u da alarak Trabzon seferine çıktı. Uzun Hasan'la olan harbinin sonuçlanmasından sonra Trabzon Rum Pontus Devletine son vermek üzere iki koldan hareket eden ordusunun bir kolu Rize'ye, Fatih komutasındaki diğer kolu ise Trabzon'un batısındaki Yoroz'a kadar ilerleyerek Pontus devletinin son hükümdarını karadan kuşatarak teslim almışlardır. Sam’lı Şam’lı oğullarından (2764)Emir MAHMUT komutasındaki harpçıların RİZE'yi fetheden ordunun içinde bulunduğu tarihi belgelerden anlaşılmıştır. Takriben (1461)

Her iki ordu ile Doğu Karadeniz 'e gelen askerlerden isteyenlerin bu yöreye yerleşmesine FATİH SULTAN MEHMET tarafından izin verilmesi üzerine Sam’lı Şam’lı oğulları RİZE iline yerleşmeye karar vermişlerdir.(takriben (1461) Önce Rize 'nın Hamruk veya Karaluk bölgesine bilahare havası ve suyu iyi olan çimil köyüne yerleşmişlerdir dağlık ve yaylak bir yer olan çimil köyüne (ORTAKÖY, BAŞKÖY, AŞAKÖY adında üç mahalle) kurmuşlardır ve Burada zamanla güçlü ve büyük bir kabile oluşturmuşlardır.

(2764)Emir Mahmut 'un vefatından sonra kabilenin reisi durumunda olan oğlu (2763)Hacı Memiş Bey Rize havalisinde kabileleri yönetmek üzere padişahtan müsaade almıştır.(Ferman-ı Şahane) FATİH SULTAN MEHMET (2763) Hacı MEMİŞ Beye kabilelerini yerleştirmek üzere büyük bir araziyi kendisine vermiştir. Macuka (Karacakaya), Aksu deresi, Gamaraş, Laot, Kaçalak Dağı ve görülen civarı Madur Dağı, Kucara, Küçük Dere, Manahoz ve Polat Dağı ile çevrili büyük araziye sahip olmuşlardır. Vesika ve tapu kayıtlarında bu fermanı bulmak mümkündür.

(2763)Hacı MEMİŞ Bey vefatından sonra kabilenin başına oğlu (1075)KOCAMAN AĞA geçmiştir. Bulunduğu yörede eşkıyaların halka zulüm yapmaları kom ve ahırları basarak hayvanları almaları sebebiyle eşkıyaları yöreden kovmak için eşkıyalara ait komları basarak eşkıyaları yöreden kovmuşlardır bu suretle kabilenin adına kom Basanlar lakabı verilmiştir. Daha sonra " Kom Basan " lakabının kulağa hoş gelmemesi sebebiyle kulağa daha hoş gelen "Kum Basar"(Kom Basar) olarak değiştirildiği anlaşılmıştır. Halen bunların bir kısmı "Kum Basar (Kom Basar) oğulları" namı ile hayata devam etmektedirler. Secerede gecen isimlerle akrabalık bağları bulunduğu bilinmektedir.

Tahminen 1550/1600 yıllarında Kom basar (Kum basar) oğullarının reisi Kocaman Ağa 'nın kardeşi Süleyman ağa iki kızını başka bir kabileye vereceklerine üzülen Kocaman Ağa 'nın oğulları Sayfa:31-32 Bakınız.


(1080)Abdullah, (1074)Abdurahman, (1076)Feyroz ve (1079)Miktat ağalar amcalarının iki kızını (3007)Melek ve (3008)Melike’yı yanlarına alarak ormanların içerisinden batıya doğru birkaç günlük yolculuktan sonra yaklaşık olarak.

SÜRMENE ilçesine 20 km. mesafede iç kısmında bulunan ve yörenin yüksek dağı olan KAÇALAK ‘ta bir müddet kaldıktan sonra KAÇALAK dağının orman içinde görülen ve yaklaşık 10 km. mesafedeki düzlüğe LAOT yaylasına giderek burada belirli sure kaldıktan sonra daha verimli ve güvenli yer bulmak ıcın vadon tepesinden geçerek 10 km uzaklıktaki yere yerleşirler Göç ettikleri Çimil Köyünden esinlenerek yerleştikleri bu yeni yere cimil’in küçüğü anlamına gelen "Cimilit" adını vermişlerdir. Bu köy halen SÜRMENE ilçesinde mevcut olup yeni adı Yağmurlu dur. Burada uzun bir süre kaldıktan sonra yeni yerleşım yerleri ararlar takriben 1600/1650 buna göre

Cimilit’ten esinlenerek Cigarun-Cigarın adının konulduğu tahmin edilmektedir Cigarın aynı zamanda şifalı bir bıtgı türü olduğu bilinmektedir.

Daha önceden çimil köyüne kurmuş oldukları mahalle isimlerinden esinlenerek Ortaköy adını koymuşlardır. Baş köy yukarı anlamına gelen bugünkü vadon (koyuncular koyu) Aşa köy ise aşağıdaki köy anlamına gelen Aksu köyü olabileceği tahmin edilmektedir.

Cumhurrıyet döneminde eski köy isimlerinin Türkçeye çevrilmesi sırasında köyümüze verilen isim ORTAKÖY’ dür. Ortaköy, Aksu ve Vadon Köyleri arasında kaldığı için Ortaköy adını almıştır.

Kardeşler kendi aralarında yapmış oldukları anlaşmayla bulundukları yere yakın daha önceden keşfettikleri yörelere köyler (yerleşim alanları) kurmak ıcın harekete geçmişlerdir ve bu köye Cimilit’ten esinlenerek Cigarun-Cigarın adını vermişlerdir

ATALI Seceremizdede yer alan 10 aile birbirleriyle akraba oldukları kesin olarak bilinmektedir.

Cigaron-Cigarın isminin Ortaköy olarak değiştirilmesi Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde İmparatorluk içerisinde Milliyetçilik ve Ayrılıkçı akımlarının ortaya çıktığı dönemlerde o dönemin Harbiye Nazırı ve aynı zamanda Padişah adına Başkomutan vekili olan. Enver Paşa 23 Kanun-ı Evvel 1331 ( 5 Ocak 1916 ) tarihinde yurt çapında kıstaslarını bizzat kendisinin belirlediği bir. Emirname yayınlayarak Rumca’dan Ermeni’ ceden ve Bulgar’ca dan geldiği düşünülen yer. Adlarının değiştirilmesini istedi Enver Paşa’nın emirnamesine göre:
1-Ülkede Müslüman fakat Türk olmayan kavimler hariç Rumca, Ermenice Bulgarca ve gayrimüslim kavimlere ait vilayet’ sancak’ kasaba’ köy’ dağ’ nehir ve benzeri yer adları Türkçeye çevrilecek.
2-Mıntıka dâhilindeki askeri erkân ve mülkiye memurları toplanarak değişiklik çizelgelerini hazırlayacak ve önce vilayet’ sancak’ kaza merkezlerinden başlayıp biten çizelgeler genel karargâha gönderilecek Bir araya getirilen çizelgeler incelenecek birbirine çok benzeyen isimler karşılıklı yazışılarak değiştirildikten sonra uygulanmak üzere Dâhiliye Nezareti ve Posta Nezaretlerine gönderilecek.
3-Yeni yer adlarında çalışkanlık ve askeri zaferlerimiz konu edilecektir. Gerek şimdi gerekse önceden harp alanı olan mevkiler. Oraya mahsus şanlı hadiseyi hatırlatmalı eğer bu mümkün değilse en namuslu ve memleketine yararlı hizmetleri bulunup da vefat etmiş kişilerin isimleri zikredilmeli ve yahut da mevzu bahis yörenin bol miktarda yetişen ve tanınan mahsulünün sanayi ve ticareti daim kılacak. Vaziyet ve coğrafi şekline uygun isimler bulunmalı.
Mektep öğretmenleri öğrencilerine coğrafya dersi sırasında vatanımızın her parçasını anlatırken onlara her mevkiin şanlı geçmişine, iklim’ mahsul’ sanat ve ticaretine ait konular bulabilmelidir. Bir de ahali ağzına yerleşmiş isimlerin birdenbire değiştirilmesi çeşitli karışıklıklara ve eski adların halk tarafından yeniden kullanılmasına yol açacağından o bölge halkının kabiliyet fıtratı ve alışkanlıkları göz önünde bulundurularak yeni yer adlarının belirlenmesine özen gösterilmelidir.

Bu şekilde CİGARUN ismi değiştirilip yerine bugünkü ismini ORYAKÖY olarak almıştır.

Cimilit Köyünden daha önceden keşfedilen bölgelere yerleşmek üzere yaklaşık 1650/1700 kardeşlerden Kanca Mehmet, Malkoç Hasan, Kadı Ali yeni yerleşim yerleri kurmak için kardeşlerden Kanca oğulları Vadon’a (yeni adı Koyuncular Köyü’ne), Malkoç’lar ve Atalı’lardan bir kısmı Aksu’ya, Atalı’lar Cikarın’a (yeni adı Ortaköy) yerlesmışlerdir. Daha sonra Atalı’lardan bir kısmı daha Vadon’a ve Vadon Köyü’nden bir kısım Kanca Cikarın’a (bugünkü Ortaköy’e), Malkoç’lardan bir kısım Ortaköy’e yerleşerek güçlü bir akrabalık bağlarını bir arada tutmaya çalışmışlardır.

Kurduğu (SAM’lı) ŞAM’lı oğulları kabilesinin başına seçilmış. Osmanlı devletinin saflarına katılmış olan (3682)MEMIŞ Ağa daha sonra zaman ıcerısınde kabilesinin ismi değişerek sırasıyla SAM’lı oğlu, ŞAM’lıoğlu, KOM’basan, KUM’basar, olarak soyadı kanunu ile birlikte ATALI, KANCA, MALKOÇ, MOLLA İSMAİL oğulları MOLLA HAMZA oğulları PİR AĞA oğulları KÖR BEKİR oğulları. Olarak değişerek soy adlara bölündü ve sonrasında evlilik yoluyla akrabalar çoğaldı ERDÖL, AKİN, YAHŞİ, TALAK, vs gibi çoğalarak bugünkü halını aldı daha sonra aynı soy isimleri değişik soy adlara bölündüğü gözlendi. KATALI’oğlu BAYRAKTAR, ÖZKAN, ERGÜL, BAYKAN vs gibi

Daha sonra köyün yerleşim alanlarını çoğaltmak için karşı köyden Gılıma (kahramanlar) Köyü’nden özel davet üzerine getirilen 3314 OĞULLARINDAN

2181 KILIC HÜSEYİN 3098 CAKIR 3315 İBRAHİM 3317 ALİ 3316 MEHMET kardeşleri köye davet ederek köyün beğendikleri alanlarına yerleşmek üzere bu yerleri kendilerine vermişlerdir.

KILIC HÜSEYİN Efendi ve çok iyi kılıç kullandığı için kendisine Kılıç Hüseyin unvanı verilmiştir. Ve bu şekilde 3314 soyundan gelen ERDÖL’ler bu Şekilde çoğalmaya başlamışlardır ve ATALI, KANCA, MALKOÇ’ larla akrabalık bağları bulunduğu bilinmektedir.

Köyümüzden ön plana çıkanlardan bir kaç örnek verecek olursak dini konuda tecrübe ve deneyimli KARAHOCA (17)HASAN EFENDİ (ATALI) (2755)MECIT EFENDİ (ERDÖL) istiklal gazisi olarak da Körlerin (1130)MEHMET ATALI ve yantara (92)MEHMET ATALI’ yı sayabiliriz köyümüzde milletvekili olarak PR DR (3084)CEVDET ERDÖL’lu sayabiliriz ve bunları cağaltmamız mümkündur.Biz burada ön plana çıkanları yazmayı uygun gördük

Köyümüzde yaşayan ailelerin SOYADLARI bu şekildedir.



Köyümüzün konumu

Ortaköy Trabzon ili sürmene ilçesine bağlı şirin bir köydür köyümüzün Sürmene ilçe merkezine uzaklığı 11 km Trabzon il merkezine uzaklığı 46 km dır. Köyümüz Manahoz deresi vadisinde Sürmene Köprübaşı karayolunun 8 km sindedir köyümüz Aksu’ Çifte su’ Koyuncular’ Kahramanlar köy’ü ile Orman seven beldesi arasındadır yüz ölçümü takriben 49 km2

Köye ulaşım

Sürmene köprübaşı kara yolunun 5. km de bulun aksu hanlarından aksu köyü üzerinden veya yine aynı karayolu üzerinden 6 km sinden çiftesi üzerinden veya yine aynı kara yolunun 7 km sinden Ortaköy yolu üzerinden yapılmaktadır. Köy yolu yöresel iklim koşullarına uygun olarak beton zeminle kaplanmıştır. Diğer yandan köyün uluslararası bir havalimanı olan Trabzon Havalimanına uzaklığı sadece 45 km olup, bu durum da gurbetteki hemşerilerimiz için bir avantaj teşkil etmektedir. İç hatlarda da değişik havayolu şirketlerince her gün direkt uçuşlar yapılmaktadır.

Ekonomi Durumu

1953 yıllarında devletin teşvikiyle dikilen çay bugün köyün en önemli gelir kaynaklarındandır. Fındıktan da önemli bir gelir elde eden köy halkının aynı öneme sahip bir başka gelir kaynağı yoktur. Ormanlarımızdan eski tarihlerde Kayık tahtası olarak önemli bir gelir elde edilmesine karşın’ bugün sadece yakacak ve az oranda kereste ihtiyacı karşılanmaktadır. Meyvecilik da oldukça yaygın olmasına rağmen bunun ekonomik olarak köye herhangi bir katkısı yoktur.

Hayvancılık maalesef yıllar önce olduğu gibi gelir getirecek düzeyde değil sadece ailenin süt ve yağ gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir ya da birkaç inek beslenmektedir. Bunun sebebi hayvan besiciliğinin güç ve kuvvet gerektirmesi buna da sahip olan genç nüfusun da çeşitli nedenlerle daha çok şehirde ikamet etmesidir.

Köyde bulunan Killi toprak vaktiyle köyümüzün ve civar köylerin kiremit ihtiyacını karşılardı. Sayıları 2–3 ü bulan fırınlardan bazıları KARA HOCA’lar tarafından CİNANIYOZ adı verilen kendi mezralarında çok kaliteli kiremit yaparlardı. Dağlık ve Ormanlık olması nedeniyle köyümüzde birçok su kaynağı bulunması ve bu su kaynaklarından bazılarının ana yollar etrafında çeşmeler yapılarak içme suyu amaçlı kullanılması ve kullanılmaya da devam edilmesi sonucu zamanla halk arasında bu çeşme sularının iyi su olup olmadıkları konuşulmaya başlanmasından kaynaklanmaktadır. Bu çeşmelerden Aral ve köyde bulunan eski tarihi çeşme lerdir. Bu çeşmelerin suyundan içenler bu suya iyi su’ temiz su’ pak su yani iyi içilebilir su anlamına gelen ve halk arasında dolaşan şekliyle “has su” denilmekteydi Köyümüzde üç camı bir ilkokul cay alım merkezleri ve Elektırığı’ telefonu’ yolu bulunan köyümüz. İlkokul eğitimini 1965 den evvel köy camı medresesinde aynı zamanda din eğitimi da verilirdi. Köyümüzün suyunun köy çeşmelerinden ve Laot dağının eteklerinden çıkan Soğuk suyun köyümüze köy halkı tarafından getirildiği ve her evde bu suyun bulunduğu bilinmektedir. Köyümüzün bugün tarihi eser olarak söyleyebileceğimiz su değirmeni dıyer adı ise (çın ) değirmeni’ mısır değirmeni un yapmak ıcın kullanılırdı ve halen bu görevini yerine getirmektedir. kendırhanalar dağı ile şehitler tepe diye anılan dağın eteklerinde kurulmuş oldukça eğimli bir araziye sahiptir içerinde 5 tane ırmak bulunmaktadır bunlar koyuncular köyü ile sinirimizi tayın eden Selimler ırmağı hocanın ırmağı alosmanlar ırmağı alağlar ve mıloz ırmaklarıdır bu ırmaklar köyümüzde bulunan Gılıma deresine dökülür köyümüzün çoğunluk arazisi ormanlıktır. Köyümüzün ekonomisi çay ve fındık tarımına bağlıdır. Köyümüzde eskiden hayvancılık da yapılmasına rağmen son dönemlerdeki göç olaylarından sonra hayvancılık yok olmuş durumdadır. Köyümüze 2 değirmen ve üç camii bulunmaktadır camiler isimleri merkez camii ayfuğa camii ve dere camii dır camilerden biri olan dere camii 1998 beş köy sel felaketinde sel ile yıkılmıştır değirmenler ise cin değirmeni ve dere değirmenidir dere değirmeni 1998 yılındaki beş köy sel felaketinde yıkılmıştır. Karadeniz de oldukça yaygın olan yaylacılık geleneği köyümüz için de geçerlidir. Yayla olarak ise soğuksu’ Harman’ yangın’ ağaç başı’ mincana’ sulak’ daşli’ yaylaları kullanılmaktadır. Bu yaylaları Ortaköy kahramanlar koyuncular yağmurlu ovalı Konak ve Çimenli köyleri ortak kullanmaktadır. Ayrıca otlaklardan daha iyi yararlanmak için köyün kurulduğu tepenin ardında köyünüze 4–5 km uzaklıkta cinaniyoz- kendıranlar ve Fatmelı denilen küçük yerleşim birimleridir. Bu sayede hayvancılığın yoğun olduğu dönemlerde mevcut otlakların daha verimli kullanılması sağlanmıştır. Günümüzde ise yayla genellikle nostalji boyutuyla bir işleve sahiptir. Sonradan inşa edilen bu yerleşim birimlerindeki kelif denilen tek katlı ve üstleri çam ağaçlarından yapılan hardama ile kapatılan evler tipik yayla evleridir. Daha sonraki yıllarda ise gerek altyapının gerekse insanların maddi kaynaklarının gelişmesiyle beton evler tercih edilmekte ve klasik yayla mimarisi yok olmaktadır. Yapım tarihi belli olmayan mağara altı evi sürmene deresi üzerinde bulunan kemer köprü Murzulalp deresi üzerine bulunan tarihi kapalı köprü, Fatmelı denen beldede bulunan Ceneviz köprüsü kalıntılarıdır. Ve resimli mağaradır.

Eski Trabzon İran kervan yolu köyümüz sınırlarından geçer köyümüz sınırları içerisinde olan Aral beldesinde eski tarihlerde madencilik yapıldığı bu beldede günümüzde dahi bulunan maden cüruflarından da anlaşılmaktadır köyümüzün camisinin içindeki minber kürsü müezzin mahfili ve kat süslemeleri görünmeye değer nadide bir sanat eserleridir. Beyburt dağı ile kendıranlar dağı arasında bulunan şehitler tepesi köyümüz korumasında olup şehitlerımız dalgalanan Türk Bayrağı’nın altında yatan şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. İstatistik bilgiler mevcut olmamakla birlikte köyümüzde okuryazar oranı yüzde yüze yakın olup Türkiye ortalamasının üzerindedir ayrıca köyümüzde orta ve dengi okul mezunu bakımından yüzde ALTMIŞ yüksek okul mezunu bakımından ise yüzde KIRK çıvarındadır.

Cumhurrıyet in ilanıyla köyler muhtar ların yönetimine verilmiş olup sırasıyla köy muhtarları aşagıdakı gibidir.
ORTAKÖY MUHTARLAR


ORTAKÖY NUFUSU


Köyümüzün gelişmesi ıcın çalışan aramızdan ayrılan muhtar ve
Büyüklerimize CENABI ALLAH’TAN RAHMET diler. Mekânları cennet olsun.

Karahoca Mehmet oğlu
Hasan atalı
hasanatali@hotmail.com
www.hasanatali.blogspot.com
www.hasanatali.blogspot.com



ATALI SÜLALESİ

ATALI SÜLALESİ
NOT: GECMİŞTEN BU GÜNE ATALI SECERESİ VE AKRABALARI KİTAP
 ZAMAN ICERISİNDE YAYINLANACAKTIR
Karahoca Mehmet oğlu
Hasan atalı
http://www.hasanatali.blogspot.com


ATALI SECERE'SİNDEN KANCA OĞULLARI